daralmak

daralmak

(nsz) 1. Dar duruma gelmek, küçülmek: “İleride yolun daraldığını göre göre gaza yüklendi.” -E. Şafak. 2. Azalmak: “Yıllar geçer, bir gün bakarsınız vakitler daralmış.” -R. N. Güntekin. 3. Zayıflamak: “Hafızası o kadar daralmış, bir sene evvelini hatırlamıyor gibi.” -S. F. Abasıyanık. 4. mec. Güçleşmek, zorlaşmak: Geçimi daraldı. 5. mec. Sıkışmak: “Daralan soluğu ile çıkamayacağı merdivenleri oğlunun da çıkmasını yasaklıyordu.” -N. Cumalı. 6. mec. Başı dara gelmek, bunalmak.

daralmak

1. bk. darlanmak. 2. Parasızlıktan sıkıntıya düşmek. 3. Sıkışmak: Daraldı, helâya zor yetişti.

daralmak

Canı sıkılmak, bunalmak, rahatsız olmak, sıkıntılı vakit geçirmek, hiddetlenmek.

daralmak

Sıkılmak, bunalmak

daralmak

Daralmak; sıkılmak; bunalmak; güç durumda kalmak; maddi sıkıntıya düşmek.

daralmak

Ağırlaşmak: Haste daralır

daralmak

Sıkıntıya düşmek

daralmak

Daralmak, sıkışmak

---

daralmak ile benzer kelimeler

başı daralmak para yönünden sıkıntıya, darlığa düşmek: Başınız daralırsa beni arayın.

eftiği daralmak Canı sıkılmak.

gavsalası daralmak içi sıkılmak.

gavselesi daralmak içi sıkılmak

göğsü daralmak (veya tıkanmak) 1) güçlükle nefes almak; 2) mec. içi sıkılmak: “Öteden beri yola yüzü yoktu. Hele yokuşları karşıdan gördüğü vakit göğsü tıkanırdı.” -R. N. Güntekin.

içi daralmak sıkılmak, bunalmak: “Hayvan aklıma geldikçe içim daralıyor dayı.” -N. Kurşunlu.

nefesi kesilmek (veya daralmak veya tutulmak) 1) güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak: “Nefesi daralıyor, yüzü kızarıyor, böğrüne bir ağrı giriyor ve yol ona gittikçe uzuyordu.” -M. Ş. Esendal. 2) mec. bunalmak, sıkılmak: “İki güzel filmin arkasından peş peşe on tane moloz film sıral...

ufku daralmak ileriyi görememek, bakış açısı geniş olmamak.

---