kovuk

kovuk, -ğu

a. Bir şeyin oyuk durumunda bulunan iç bölümü: “Arada sırada ben de sığınacak kovuk ararım.” -T. Buğra.

kovuk Fr. Caverne
kovuk Fr. Grotte
kovuk

Sidik torbası.

kovuk

Huni.

kovuk İng. cave

Kireçtaşlarının erimesiyle oluşan, in ve mağaraların başlangıç evresi olan yeraltı oyuğu.

kovuk İng. cavity

Akımmıknatıssal dalgalarla belirli sıklıkta çınlanıma giren uygun boyutlu boş oylum.

kovuk İng. cavity

İçi parlatılmış, değişmez sıcaklıkta kalabilen bir küre ve çok küçük bir delik. Bu delikten içeri gönderilen ışık içerde sonsuz sayıda yansır; böylece ışık tüm soğurulmuş olur. Bu da kara cisim koşulunu sağlar.

kovuk İng. cavity

Yeğin yenime uğramış yüzeylerde görülen derin çukur.

kovuk

bk. boşluk.

kovuk Osm. gaar, kehf, cevf

(biyoloji)

kovuk

bk. jeot.

kovuk

1. Oyuk, oyulmuş, boş. 2. Çürük

Kovuk

Aydın ili, Karpuzlu ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.

---

kovuk ile benzer kelimeler

kovuk alt kara damar yalımı Fr. Cœlophlebite

kovuk damarcalı yağ uru Fr. Angiome lipogèné

kovuk damarlı yakrı ur Fr. Lipogène (angiome)

kovuk ışınımı İng. black-body radiation Aldığı bütün ışınımı soğuran (soğurma katsayısı -1 olan) kovuğun, yaptığı ışınım. Bu durumda salma katsayısı ışınım yeğinliğine eşittir.

kristalli kovuk İng. geode Kayaçların içinde, mineral kristalleriyle doldurulmuş kovuk.

---