kızılcık süzmek

başını süzmek

Başak vermek.

Başını dik tutmak.

göz kaş süzmek

dikkatle ve hissettirmeden bakışlarla kontrol altında tutmak: “Anlamlı anlamlı birbirine işaretler yaparak, göz kaş süzerek Emine'ye uzun uzun bakıyorlar.” -R. H. Karay.

göz süzmek

baygın ve anlamlı bakmak: “Göz süzüp boyun kırması, erkeği baştan çıkarmanın ilmini bilmesi fabrikaların tezgâh başlarında, soyunma odalarında konuşuldu.” -L. Tekin.

göz ucuyla süzmek

iyice tanımak, bilmek veya dikkat çekmek amacıyla hafif kısık gözle incelemek, bakmak: “Sokakta göz ucuyla süzdüğüm kadının bana ehemmiyet vermediğini görürsem hoşça bir latife söyleyiveririm.” -R. N. Güntekin.

kedi ciğere bakar gibi bakmak (veya süzmek veya seyretmek)

imrenerek bakmak: “Derin bir hayranlıkla gözlerini kıza kaptırmış, kedi ciğere bakar gibi süzüp duruyordu.” -H. R. Gürpınar.

süzmek

(-i) 1. Bir sıvıyı, içindeki katı maddelerden ayırmak için bez veya delikli bir kaptan geçirmek: Sütü . 2. Bazı sıvıların yoğunlaşmasına yol açan, katı ve tortulu maddeleri bu sıvılardan ayırmak: Sirkenin tortusunu . 3. Gözle inceleyerek dikkatle bak...

tepeden tırnağa süzmek

herhangi bir sebeple birine dikkatlice bakmak: “Çocuk, onu tepeden tırnağa şöyle bir süzüp üstü peçeteyle örtülü bir tabak uzattı.” -E. Şafak.

kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek

çok eziyet çektiği hâlde durumunu iyi göstermek.