kestirmek

kestirmek

(-i) 1. Kesme işini yaptırmak: “Köyde kefenlik bez olmadığı için Selim sandalın yelkenini kestirip kefen diktirdi.” -Halikarnas Balıkçısı. 2. Akıl yolu ile gerçeğe yakın bir yargıya varmak, tahmin etmek: “Ben bu kadar şeyi kestiremez miyim?” -M. Ş. Esendal. 3. Kesilmesini sağlamak, kesilmesine yol açmak: Bebeğin sütünü limon sıkarak kestirdi. 4. Karar vermek: “Söze nereden, nasıl başlayacağımı kestiremiyorum.” -H. Taner. 5. (nsz) Kısa bir süre uyumak, şekerleme yapmak: “Rahmi peykenin köşesine büzülmüş, kestiriyordu.” -B. Felek. 6. Anlamak, farkına varmak: “Bu çocuk zaten hâlâ durumunu kestirememiştir.” -B. Felek.

kestirmek

1. Pekmez kaynatılırken şıraya pekmez toprağı koymak. 2. Kaynayan şeker şerbetine ya da reçele limon suyu koymak.

kestirmek

Gebe hayvan yavrusunu düşürmek.

kestirmek

Pekmez şırasını kaynattıktan sonra durulmaya bırakmak.

---

kestirmek ile benzer kelimeler

hendek kestirmek, (handek kestirmek) Hendek açtırmak, kazdırmak.

arpa kestirmek Yolculukta, araba atlarını dinlendirip yem vermek.

dalak kestirmek hlk. sıtmadan büyümüş dalağı eski bir yöntemle tedavi ettirmek. Sıtmadan büyümüş dalağı Şamanlıktan kalma bir usulle tedavi ettirmek.

dişine kestirmek birini alt edeceğine veya dövebileceğine inanmak: “Bunlar dişlerine kestirdikleri mahkûma iflahını kesinceye kadar gaddarca saldırırlar.” -K. Korcan.

don kestirmek Elbise biçtirmek

gözüne kestirmek 1) başarabileceğini ummak; 2) zevkine uygun bulmak, hoşlanmak: “Dam olarak beni gözüne kestirdiği anlaşılıyordu.” -R. N. Güntekin. 3) uygun bulmak, elverişli görmek: “Kayaların gözüme kestirdiğim bir yerinden aşağı inmeye başladım.” -R. N. Güntekin.

handek kestirmek bk. hendek kestirmek.

şekeri kestirmek şeker şerbetine, limon suyu veya limon tuzu katarak kaynatıp koyulaşmasını sağlamak.

---