adet

adet, -di Ar. ¤aded

a. mat. 1. Sayı: “İşe giren kadınların adedi günden güne çoğalıyor.” -N. Hikmet. 2. Tane: “Kumardan aldığı ilk parayla siyah satenden arkası kemerli iki adet iç yelek yaptırdı.” -L. Tekin.

adet

Âdet, töre, alışkanlık

âdet Ar. ¤¥det

a. (a:det) 1. top. b. Görenek: “Bayram tebriği bir güzel âdettir.” -B. Felek. 2. Topluluk içinde eskiden beri uyulan kural, töre. 3. Aybaşı.

âdet

bk. alışkı.

âdet

görenek.

---

adet ile benzer kelimeler

âdet edinmek bir şeyi alışkanlık ve huy durumuna getirmek: “Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz.” -B. Felek.

âdet görmek kadın aybaşı olmak.

âdet kesimi İng. menopause Kadınlarda dölüt yapma süresinin sonu sayılan ve bazen fizyolojik ve ruhsal sıkıntılara neden olan, aylık âdetlerin kesilme dönemi.

âdet olduğu üzere alışıldığı gibi.

âdet olmak 1) öteden beri yapılır olmak: “Paranın üstüne oturmak da biraz tatsız bir âdet olmuştu.” -B. Felek. 2) bir şey gelenek durumuna gelmiş olmak: “Evimize sokacağımız hizmetçinin belediye vesikasını sormamak bizde öteden beri âdet olmuştur.” -N. Hikmet.

âdet yerini bulsun diye “gerekli görüldüğü için değil, yalnız alışılmış olduğu için” anlamında kullanılan bir söz.

eski köye yeni âdet getirmek alışılmamış, yadırganan bir yeniliği yapmaya kalkışmak.

laf olsun âdet yerini bulsun konuşacak herhangi bir konu bulunmayıp rastgele söz sarf edildiğinde söylenen bir söz: “A hiç olur mu cümlesini de laf kıtlığında diye söylemişti.” -H. Taner.

---