yalnız

yalnız

sf. 1. Yanında başkaları bulunmayan: Sokaktaki yalnız çocuk. 2. zf. (ya'lnız) Yanında başkaları olmayarak: “İki refik, sevgili arkadaşlarını yalnız bırakmak istemediler.” -A. H. Müftüoğlu. 3. zf. (ya'lnız) Yalnızca: “Kendisini yalnız Bombay'a kadar götürecek tren parası vardı.” -F. R. Atay. 4. bağ. Ama: Giderim yalnız arkadaşlarımı isterim. Güzel yalnız biraz renksiz. 5. a. ruh b. Toplumsal ilişkilerden yoksun veya yoksun bırakılan kişi.

yalnız Fr. Solitaire
yalnız

Yalnız, sadece

yalnız İng. isolate

Toplumsal ilişkilerden yoksun ya da yoksun bırakılan kişi.

Yalnız

Amasya ili, Sarıbuğday bucağına bağlı bir yerleşim birimi.

Yalnız

Elâzığ ili, merkez ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.

---

yalnız ile benzer kelimeler

yalnız yalnız Tay tay (çocuğu ayakla tutmak için kullanılan ünlem).

kahverengi yalnız örümcek İng. brown recluse spider Kuzey Amerika’da bulunan ve ısırığı loksoşelisme neden olan örümcek türü, Loxosceles reclusa.

yalñız başı ile Yalnız başına, tek başına.

yalnız başına zf. Kendi kendine, tek başına: “Kadın hiddetle gözlerini çevirerek masalarında oturan bir adama bakıyor.” -E. M. Karakurt.

yalnız çocuk İng. isolated child Pek az toplumsal etkileşmeden geçerek büyüyen, bu yüzden tutum ve anlayışı toplumsallaşmış bir yaşıtınınki gibi olmayan çocuk.

yalnız yıldız kenesi İng. lone star tick)  Güney Amerika’da özellikle Teksas ve Luisiana’da yaşayan insan ve köpeklerde Rocky dağlarının noktalı ateşi adlı hastalığa ve kene felcine neden olan tür, Amblyomma americanum.

---