tutam yeri

tutam tutam

sf. Tutulacak kadar birçoğu bir arada olan: “Şakaklardan dökülen kıvırcıklar başının genel görünüşünü gösterişli bir saç ve renk yığını hâline sokuyordu.” -H. E. Adıvar.

bir tutam

sf. Çok az: “Bir tutam saçın kafa derisinden koptuğunu, ince, sıcak bir yanma olarak duydu.” -P. Safa.

Bir parça, azıcık, biraz.

deveyi yardan uçuran bir tutam ottur

“gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar” anlamında kullanılan bir söz.

keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur

“gözü doymayan hırslı insanlar küçük bir çıkar için bütün varlığını tehlikeye atar” anlamında kullanılan bir söz: “Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur, otu iyi seç ki uçtuğuna değsin.” -B. Necatigil.

tutam

(I) sf. Avuç içi veya parmak uçlarıyla tutulabilen miktarda olan: “Öksüzün cebindeki son tütünü sardılar, sıra ile üçer nefes çektiler.” -R. H. Karay.

(II) a. ekon. Bankacılıkta kullanılan, borsada kota alabilmek için gerekli...

durum yeri, (turum yeri)

Durak yeri, tevakkuf mahalli

eñ yeri, (ek yeri, eñ, ek)

Mafsal, oynak yeri, bitişik iki şey arasındaki çizgi, büküm yeri.

A yeri

Ribozomun üzerinde amino asit taşıyan taşıyıcı RNA ların bağlandığı yer. Aminoasil yeri, aminoaçil yeri.

Ribozomun üzerinde aminoasit taşıyan taşıyıcı RNA’ların bağlandığı yer, aminoa...