satıcı

satıcı

a. Alıcıya bir şey satan kimse: Bütün satıcılar onu tanıdık bir yüzle karşılıyorlardı ve her yerde aşırı bir itibar görüyorduk. -K. Bilbaşar.

satıcı İng. vendor
satıcı İng. reseller
satıcı

bâyi.

satıcı İng. vendor, seller

Mal ve hizmet satan gerçek veya tüzel kişi.

satıcı İng. vendor

Bir nesneyi satan ya da adına satış yapılan kişi.

satıcı ile benzer kelimeler

İng. Traditional supplier

Belli bir malı, dış ülkelere öteden beri satan ve o malın dünya teciminde başsatıcısı olan ülke. (Türkiye geleneksel tütün, kuru üzüm satıcısıdır.)

bk. seyyar satıcı

İng. potential seller, prospective seller, potential firm, prospective firm

Bir piyasaya henüz girmemiş ancak girmesi beklenen satıcı.

İng. seller's market

Alıcıların sayısının satıcılardan çok olması nedeniyle satış koşullarının satıcılar tarafından belirlendiği piyasa. krş. alıcı piyasası

bk. üretici rantı

a. Belli bir satış yerinde çalışmayan, tüketicinin bulunduğu yere giderek malını satışa sunan kimse.

İng. peddler

Belli bir satış yerinde çalışmayan, tüketicinin bulunduğu yere giderek malını satışa sunan kimse.

İng. authorized dealer

Bir imalatçının malını temsil veya satış yetkisini tek başına elinde bulunduran gerçek veya tüzel kişilik.

İng. short seller

Sahip olmadığı halde değerinin düşeceğini tahmin ettiği hisse senedi veya dövizi ödünç alarak satan kişi.

tepsicibaşı Saraydaki altın ve gümüş tepsilerin bakımı ve saklanması ile yükümlü görevli.
tecim davası İng. commercial cause Tecimsel anlaşmazlıklardan doğan davalar.
tasarımcılık , -ğı a. Tasarımcı olma durumu, tasar çizimcilik, dizayncılık.
satıcı pazarı bk. satıcı piyasası
satıcı kredisi İng. suppliers credit 1. Dışalımcıların hâkim olduğu bir piyasada, dışsatım yapabilmek amacıyla dışalımcı