iç sular

iç sular İng. freshwater

Göller, suni göller, lagünler, baraj gölleri, bentler, regülatörler, kanallar, arklar, akarsular, mansaplar, üretme ve yetiştirme yerleri.

iç sular ile benzer kelimeler

itiraz edememek, söyleyecek sözü kalmamak: Böyle duru bir mantık karşısında akan sular duruyordu. -A. Kulin.

çok yorulmak, güçsüz, dermansız kalmak: Bu şehirde akşama doğru / İçime korku / Ayaklarıma kara su iner -B. Necatigil.

İng.Barcelona convention Alm.Barcelona-Konvention Fr.convention de Barcelona

(1921 suyla ilgili)

üzüntülü veya kötü bir olay karşısında birdenbire büyük bir sıkıntı duymak.

Osm. Muzir sular

İng. juvenile water

Yer içinde türemiş, önceden havayuvarına girmemiş ve yeryüzündeki su dolaşımına katılmamış sular.

bir anlaşmazlıkta adalet, tarafsızlık, hakkaniyet devreye girdiğinde kimsenin söyleyecek sözü kalmaz anlamında kullanılan bir söz.

Kesilen çeşme ya da arkta kalan su birikintileri.

yurtiçi hasıla İng. domestic product, DP Net dan dolaylı vergilerin düşülmesi ve sübvansiyonların eklenmesiyle bulunan, y
uçun basıölçeri İng. gas manometer Uçunların basıncını ölçmekte kullanılan bir aygıt.
taksirli suç a. huk. Dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya düzene, buyruklara ve talimata uymazlıktan doğan, istemeyer
solungaç kemeri İng. gill arch, branchial arch Solungaçları destekleyen iskelet yapı, branşiyal kemer.
solucan çiri Fr. Ascaridiasis, Askaridiasis