görme

görme

a. Görmek işi, rüyet: “İnsanın sözünün başkalarına ulaştığını, onlarla buluştuğunu görmesi gönendirici, güzel bir duygu.” -N. Meriç.

görme!

aşırılık anlatan bir söz: “Evi görme, yüreğin yanar dediler.” -M. Ş. Esendal.

görme

1. Nişandan sonra güvey annesinin, kendi akrabalarıyle kızı görmeye gelmesi. 2. Nişandan sonra hediye götürme.

görme

Hizmetçi kız.

görme

1. Yeni doğan çocuğa götürülen hediye. 2. İlk görülen bir şeye (ev ya da gelinin yüz açma günü) yapılan tören veya karşılığında verilen armağan

görme İng. vision

Göze giren ışığın doğurduğu duyumsal izlerle dış çevredeki ayrıntıların algınlanması.

görme Osm. asab-ı basarî

(siniri) (biyoloji)

görme Osm. basar, rüyet

(biyoloji)

---

görme ile benzer kelimeler

anadan görme sf. Geleneksel: “İnanmayanlar ise sabırsız ve hırçın analar, çocuk eğitiminden habersiz babalar, her şeyi metotlarla yürüteceklerini sanan büyük analar ve dedelerdir.” -H. Taner.

az görme İng. partial sight Bütün düzeltmeler yapıldıktan sonra iyi gören gözde düzgülü görme gücünün en çok 20/70'inin bulunması.

can görme Düğün gecesi belirli kimselere verilen ziyafet.

çift görme İng. diplopia Nesneleri birden fazla görme, dislopi.

göbeği yıldız görme Karakucak ve yağlı güreşte kucağa alınan güreşçinin göbeğinin göğe bakar duruma getirilmesi; bu duruma getirilen güreşçi yenik sayılır.

görme açısı a. fiz. Bir cismin iki ucundan gelen ışınların gözün görme merkezinde meydana getirdiği açı.

görme alanı İng. visual field Göz ve baş kımıldamadan görülebilen noktaların toplamı, bk. bakma alanı.

görme alanının eşdeğer ışıklılığı İng. equivalent field luminance Verilmiş gözkamaşması koşulları ile ışıklılık ayırma eşiği aynı olan, ama gözkamaştırıcı olmayan bir görme alanının ışıklılığı.

---